İslam geleneğinde Ramazan'dan sonra en kutsal ay olarak Muharrem öne çıkar. Bu ayın zirvesi ise halk dilinde "10 Muharrem" olarak anılan Aşura günüdür. Dinler tarihinin çeşitli evrelerinde, Hz. Adem'den Hz. Nuh'a ve oradan Hz. Muhammed'e (S.A.V.) uzanan süreçte, Aşura'ya dair pek çok iz bulunur. Mucizevi olaylardan mistik anlara, açıkça yas dolu trajedilere kadar, bu günde gerçekleştiği rivayet edilen sayısız hikaye vardır.
Hz. Adem ile Hz. Davud'un tövbelerinin kabulü, Hz. Musa'nın kavmini Firavun'un baskısından kurtararak Kızıldeniz'i yarması, Hz. Yunus'un balığın karnından kurtuluşu, Hz. Yusuf'un kuyudan çıkarılması, babası Hz. Yakub'un oğlunun Mısır'da hükümdar olduğu haberini alıp görme yetisini yeniden kazanması, Hz. Eyyub'un hastalığından şifaya kavuşması ve Hz. Nuh'un tufandan sonra gemisinin Cudi Dağı'na oturup kalan son erzaklarla hayatta kalması gibi olaylar, hepsi bu güne rastlar.
Ayrıca, Hz. Peygamber'in (S.A.V.) sevgili torunu Hz. Hüseyin'in Kerbela çöllerinde 70 kadar yoldaşıyla susuzluk içinde şehit düşmesi, kana bulanmış bir şekilde şahadet içmeleri, bu günün en acıklı hadiselerinden biri olarak tarihe kazınmıştır.Aşure Tatlısının KökeniBu güne özgü aşure yemeği, Hz. Nuh'a bağlanır. Büyük tufan bittikten sonra gemi karaya ulaşan Hz. Nuh ve yanındakiler, son kalan erzakları birleştirerek tek bir yemek hazırlar. Rivayete göre, bu karışım "aşure" adını alır. Zamanla ritüellerle zenginleşen bu lezzet, Osmanlı'dan modern Türk mutfağına kadar uzanır ve bugün hâlâ paylaşım simgesi olarak pişirilir.Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geleneğin İzinde: Aşure DilenciliğiTrakya'nın Rumeli kökenli halk takvimi, mevsimsel ritüellerle doludur. Kışın en sert gecesi Bocuk, bahar habercisi Mart Dokuzu, Nevruz, Kakava, Hıdırellez ve Yağmur Dadalası gibi günler, yöresel kutlamalarla kültürel zenginlik taşır.Velimeşe'li tarihçi Zeki Güler'in belgelediği ve son dönemde akademik çalışmalarda yer alan bir Aşura geleneği, aşure dilenciliğidir. Bu, özellikle orta yaş üstü nesillerin anılarında canlanan bir uygulamadır. Tekirdağ'ın Ergene ilçesine bağlı Velimeşe, 93 Harbi (Osmanlı-Rus Savaşı) sonrası Bulgaristan'ın Tırnova'dan göç edenlerin kurduğu bir yerdir. Nehir kenarındaki bu belde, coğrafi işaretli bozasıyla tanınır.
Zeki Güler'in aktardığına göre, Aşura'da "dilenci" olmak isteyenler evde saklanır, yüz ve vücutlarını tanınmaz hale getirirdi. Kadınlar erkek, erkekler kadın kılığına bürünür; sokakta sessizce dolaşır, jestleriyle ipucu vermezdi. Balkan kukla cemal oyunlarına ve Hıdırellez'deki kılık değiştirmelere benzer bu ritüelde, gençler ateş başında tiyatrovari gösterilerle coşku yaratırdı.Dilenciler, güğüm ve kaplarla sokaklara iner, peşlerinde kimliklerini çözmeye çalışan kalabalıkla ev ev dolaşır, aşure toplardı. Bu "yiyecek toplama" motifi, Rumeli geleneklerinde Bocuk ve Koleda gecelerinde de görülür; orada korkunç kılıklara girenler, evlerden erzak alırdı. Edirne Çamlıca'daki Bocuk veya Kırklareli Koleda'ları, Velimeşe uygulamasıyla Rumeli kültürünün izlerini taşır.
Benzer şekilde, Kırklareli İslambeyli'de Yağmur Dadalası'nda bir çocuk yeşilliklerle süslenip kapılarda yiyecek toplar, sonra paylaşırdı.Velimeşe'de dilenciler sokak sokak ilerler, kalabalık büyür; takipçiler kimliklerini ifşa etmeye çalışırdı. Dilenciler ise değnek sallayarak tiyatral bir savunma yapar, gizliliği korurdu.
Hz. Adem ile Hz. Davud'un tövbelerinin kabulü, Hz. Musa'nın kavmini Firavun'un baskısından kurtararak Kızıldeniz'i yarması, Hz. Yunus'un balığın karnından kurtuluşu, Hz. Yusuf'un kuyudan çıkarılması, babası Hz. Yakub'un oğlunun Mısır'da hükümdar olduğu haberini alıp görme yetisini yeniden kazanması, Hz. Eyyub'un hastalığından şifaya kavuşması ve Hz. Nuh'un tufandan sonra gemisinin Cudi Dağı'na oturup kalan son erzaklarla hayatta kalması gibi olaylar, hepsi bu güne rastlar.
Ayrıca, Hz. Peygamber'in (S.A.V.) sevgili torunu Hz. Hüseyin'in Kerbela çöllerinde 70 kadar yoldaşıyla susuzluk içinde şehit düşmesi, kana bulanmış bir şekilde şahadet içmeleri, bu günün en acıklı hadiselerinden biri olarak tarihe kazınmıştır.Aşure Tatlısının KökeniBu güne özgü aşure yemeği, Hz. Nuh'a bağlanır. Büyük tufan bittikten sonra gemi karaya ulaşan Hz. Nuh ve yanındakiler, son kalan erzakları birleştirerek tek bir yemek hazırlar. Rivayete göre, bu karışım "aşure" adını alır. Zamanla ritüellerle zenginleşen bu lezzet, Osmanlı'dan modern Türk mutfağına kadar uzanır ve bugün hâlâ paylaşım simgesi olarak pişirilir.Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geleneğin İzinde: Aşure DilenciliğiTrakya'nın Rumeli kökenli halk takvimi, mevsimsel ritüellerle doludur. Kışın en sert gecesi Bocuk, bahar habercisi Mart Dokuzu, Nevruz, Kakava, Hıdırellez ve Yağmur Dadalası gibi günler, yöresel kutlamalarla kültürel zenginlik taşır.Velimeşe'li tarihçi Zeki Güler'in belgelediği ve son dönemde akademik çalışmalarda yer alan bir Aşura geleneği, aşure dilenciliğidir. Bu, özellikle orta yaş üstü nesillerin anılarında canlanan bir uygulamadır. Tekirdağ'ın Ergene ilçesine bağlı Velimeşe, 93 Harbi (Osmanlı-Rus Savaşı) sonrası Bulgaristan'ın Tırnova'dan göç edenlerin kurduğu bir yerdir. Nehir kenarındaki bu belde, coğrafi işaretli bozasıyla tanınır.
Zeki Güler'in aktardığına göre, Aşura'da "dilenci" olmak isteyenler evde saklanır, yüz ve vücutlarını tanınmaz hale getirirdi. Kadınlar erkek, erkekler kadın kılığına bürünür; sokakta sessizce dolaşır, jestleriyle ipucu vermezdi. Balkan kukla cemal oyunlarına ve Hıdırellez'deki kılık değiştirmelere benzer bu ritüelde, gençler ateş başında tiyatrovari gösterilerle coşku yaratırdı.Dilenciler, güğüm ve kaplarla sokaklara iner, peşlerinde kimliklerini çözmeye çalışan kalabalıkla ev ev dolaşır, aşure toplardı. Bu "yiyecek toplama" motifi, Rumeli geleneklerinde Bocuk ve Koleda gecelerinde de görülür; orada korkunç kılıklara girenler, evlerden erzak alırdı. Edirne Çamlıca'daki Bocuk veya Kırklareli Koleda'ları, Velimeşe uygulamasıyla Rumeli kültürünün izlerini taşır.
Benzer şekilde, Kırklareli İslambeyli'de Yağmur Dadalası'nda bir çocuk yeşilliklerle süslenip kapılarda yiyecek toplar, sonra paylaşırdı.Velimeşe'de dilenciler sokak sokak ilerler, kalabalık büyür; takipçiler kimliklerini ifşa etmeye çalışırdı. Dilenciler ise değnek sallayarak tiyatral bir savunma yapar, gizliliği korurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder