Bir zamanlar sokak lambaları daha erken yanar,
ama kimse acele etmezdi eve dönmek için.
Ayakkabılar kapı önünde sıra olurdu,
içeride terlik sesleri bir ninni gibi dolanırdı.Kışın soba kurardı krallığını odanın ortasında,
üzerinde kestane patlar,
altında kediler kıvrılırdı.
Nine anlatırdı masalları,
kelimeler değil, gözlerinin içi gülerdi.
Yaz geceleri damlarda yatardık,
yıldızlar o kadar yakındı ki
elimizi uzatsak tutacaktık sanki.
Karpuz çekirdekleri avuçta birikirdi,
her tükürme bir dilekti gökyüzüne.Bisikletler zincirsizdi,
ama kimse çalmazdı.
Çünkü “bizim mahallenin çocuğu” demek
en büyük pasaporttu.Televizyon tek kanallıydı,
ama hayal gücümüz 4K gibiydi.
Çizgi film biter bitmez sokaklara dökülürdük,
kendi süper kahramanımızı oynardık.Arkadaşlık “seni gördüm” demekti sadece.
Küslükler gün batmadan biter,
el sıkışmak yeterdi barışa.
Çünkü o zamanlar kalp kırmak değil,
top sector yapmamak ayıpydı.Ve en önemlisi…
zaman yavaş akardı.
Bir gün, bir ömür gibiydi.
Çünkü her anı gerçekten yaşıyorduk,
yaşatıyorduk.
Şimdi telefon elimizde,
ama içimiz boş.
Bir zamanlar cep telefonu yoktu,
ama yüreklerimiz doluydu.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder